Geriatrik bakımda yapılan biyografi anketlerine baktığınızda, genellikle ne cinsiyet ne de cinsel yönelimin sorulmaması dikkat çekicidir. Özellikle bakıma ihtiyaç duyulduğu durumlarda, neredeyse tüm yaşlıların heteroseksüel olduğu ön kabulü ile hareket ediliyormuş gibi görünüyor.
Geçmişte cinsel yönelim konusundaki çeşitlilik daha mı azdı? Yoksa sadece „görünmez” miydi?
Cinsiyet çeşitliliği ve cinsel tercihler hala doğal olarak karşılanmamaktadır. Bu noktada konuyu ele almanın ve tüm yönlere ışık tutmanın tam zamanı olduğunu düşünüyorum.
"O nasıl lezbiyen olabilir? Bir erkekle evli değil mi? Hatta odasında düğün fotoğraflarını bile gördüm yoksa yanlış mı hatırlıyorum?” Bu soruları bana, kendisine süpervizörlük yaptığım, meslek eğitimi yapan genç bir bakım elemanı arkadaşım sormuştu. Bunu sormasının sebebi ise bir kaç gün öncesinde bir huzurevi sakininin bana bir sohbet esnasında bir kadına olan büyük aşkını anlatmasıydı.
“Eşcinsellik ve demans” konusuna gelince, bu konuda profesyonel bakıcılar ve bakan aile fertleri/akrabalar çoğu zaman belirsizlik, sessizlik ve hatta utanç duyarlar. Genellikle yaşlı eşcinsellerin hayatlarının neye benzediği ve neye benzeyecek olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktur. "Cinsellik ve demans" konusu giderek daha fazla kamuya açık hale gelirken ve örneğin bu konuda ProFamilia (Almanya’da bir danışmanlık merkezi) tarafından çok sayıda yayın yapılırken, demans hastası insanlar arasında olası bir eşcinsel birliktelik birçokları için hayal edilemez gibi görünmektedir.
LGBTİ: Ne anlama geliyor?
Cinsellik, cinsiyet çeşitliliği ve cinsel yönelim konuları çerçeve müfredatta yalnızca primitiv (temel düzeyde) görülmektedir ve uygulama ise ilgili öğretmenin bu konudaki bakış açısına bağlıdır. Almanya’da ise genel hemşirelik eğitimi çerçeve müfredatında, LGBTİ bireyler hakkında CE 09'da “İnsanların yaşamlarını bireysel yaşam tarzı ve yaşamsal tercihlerine odaklı bir şekilde şekillendirmelerine destek olma” ibaresi açıkça belirtilmiştir.
Ancak LGBTİ'ler kimlerdir, olası yaşam ortamları nasıldır ve demans hastası LGBTİ'lerin bakımda ne tür özel ihtiyaçları vardır? Bunlara da dikkat edilmesi gereklidir.
LGBTİ harflerinin açılımı Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseksüel anlamına gelir. Genellikle queer için bir Q ve diğer kimlikler veya yaşam biçimleri için bir */+ ile tamamlanır. Gey, lezbiyen ve biseksüel terimleri, bir kişinin cinsel yönelimini, yani romantik / cinsel çekim duyduğu cinsiyeti ifade eder. Trans ve inter ise, cinsiyet kimliğine atıfta bulunur. Trans bireyler söz konusu olduğunda ise, doğumda sahip olduğu genital özelliklere göre atanan cinsiyetin - örneğin trans erkekler veya trans kadınlar - kişinin yaşadığı ve hissettiği cinsiyetle uyuşmaması anlaşılmalıdır. Ayrıca iki kategoriden herhangi birine kendilerini ait hissetmeyen veya adlandırılamıyan insanlar da vardır. Bu kişiler de kendilerini tanımlamak için nonbineary veya non-trans gibi terimler kullanırlar. Cinsiyet kimliği cinsel yönelimle ilgili değildir, bu nedenle "transseksüel" ve "interseksüel" terimleri artık dış tanımlamalar olarak kullanılmamalı, bunun yerine "transident", "transgender" (kısa: trans) ve "interseks" terimleri kullanılmalıdır (kısaca: inter).
Eskiden Geçerli Olan Yasaya Göre: Zulüm Ve Aşağılama
Pek çok genç insan ilk başlarda kendini heteroseksüel olarak tanımlıyor ve ardından bu konuda, kendilerini ifşa edip, toplumsal hayata karıştıklarında tercihlerini açıkça yaşayabiliyorlar. Bu durum özellikle 1920 - 1940'larda doğmuş olan çoğu yaşlı insan için düşünülemez. Nazi döneminde, eşcinsel erkekler Alman Ceza Kanunu'nun 175. maddesi uyarınca zulme uğrarlar, hapis veya toplama kamplarıyla cezalandırılır ve öldürülürlerdi. Eşcinsel kadınlar ise bu şekilde yasal olarak kovuşturulmaz, ancak çoğu zaman "anti-sosyal" veya „akıl hastası“ olarak damgalanarak toplama kamplarına gönderilirlerdi.
Nazi döneminden ve müttefikler devletlerin işgalinin sona ermesinden sonra, Alman Ceza Kanunu'nun 175. maddesi (BRG) kaldırılmamış, ancak Nasyonal Sosyalizm altında şiddetti arttırılmış biçimde korunmuştur. Sonuç olarak, eşcinsel erkekler yasal zulme maruz kalmaya devam etmişlerdir. Sonraki dönemlerde eşcinselliği hadım etme veya beyin ameliyatı yoluyla iyileştirme girişimleri devam etmiştir ve bugün bile birçok kişi eşcinselliği bir hastalık olarak görmeye devam etmektedir. Sovyet işgali altındaki bölgelerde ve Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde (DDR), 1935'e kadar geçerli olduğu için 175. Madde yürürlükte kalmaya devam etti. 1958'de Eşcinsellik küçük suçlar kapsamında değerlendirilerek kovuşturmadan hariç tutuldu. Böylece DDR'de yetişkinler arasındaki eşcinsel eylemler 1950'lerin sonundan itibaren cezaya tabi tutulmadı. BRG'de ilgili kanun maddesini değiştirmek veya yumuşatmak için sayısız girişimde bulunuldu, ancak hepsi başarısız oldu.
1969 ve 1973 arasındaki dönemde konuyla ilgili yapılan reformlar ile kanun maddesi, ancak esas olarak rıza yaşıyla ilgili olacak şekilde düzenlendi. 175. madde, 1994 yılına kadar değiştirilmeden yürürlükte kaldı ve cinsel uygulamalara ilişkin rıza yaşı, cinsiyete bakılmaksızın 14 olarak belirlendi.
Günlük Yaşamda Ayrımcılık
Bununla birlikte, eşcinsel insanları cezai anlamda kovuşturmak söz konusu ayrımcılığın sadece bir yönüdür. Günlük yaşamdaki yapısal eşitsizlikler ve ayrımcılık, bireyler için yasal düzenlemelerden daha az önemli değildir. 1950'lerde hakim olan yaygın cinsellik ve aile imajı, çok sayıda eşcinsel erkek veya kadının neden henüz evli olmadıklarıyla ilgili gözetim ve baskılardan kaçmak adına, eş aramasına ve heteroseksüel evlilikler yapmasına yol açmıştır. Birlikteliklerinden çocukları olan eşcinsel çiftler de vardır. Birçoğu eşcinselliklerini sadece gizlice yaşamıştır. Birlikte “kuzen” olarak yaşayan çok sayıda lezbiyen ya da biseksüel kadın bulunmaktaydı. Kadınlar için bunu başarmak genellikle daha kolay olmuştur çünkü o dönem kadınlar sosyal ortamda daha az ilgi görmüşlerdir. İki adamın kuzen olarak birlikte yaşaması akla daha az yatkın gelen bir durumdu.
Demans: Gizliliğin Sonu
Bu eski zamanlarda cinsel gelişimlerini ve yönelimlerini yaşayan insanlar genellikle cinsellik ve ihtiyaçlar hakkında konuşmaya alışkın değillerdir. Birçoğu hayatlarını heteroseksüel normlara uyarlayarak yaşamış ve çoğu zaman eşcinsel ihtiyaçlar ilişki İçinde ifade edilmemiştir. Böylece ortaya heteroseksüel bir insan imajı çıkmıştır.
Ancak demans nedeniyle sosyal değerler ve normlar giderek daha fazla önemini yitirmekte ve duygusal yönler ön plana çıkmaktadır. Demans hastası olan yaşlı insanlar “aniden” hemcinslerine karşı ilgi göstermeye başlayabilir veya geçmişlerinde bu durumlarını nasıl saklandıklarını, gizlice öpüştüklerini ve o zamanların ne kadar zor olduğunu anlatan hikayeler anlatabilirler. Demans hastası bir kişideki böylesine bir açık sözlülük, akrabalarda büyük bir duygusal şoka veya yanlış anlamalara neden olabilir. Birdenbire aile üyeleri, kendi annelerinin lezbiyen olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalırlar ve daha sonra kendilerini ve tüm aile hayatını sorgulayabilirler.
Bakımda Zorlanma
Bakım verenler kendi cinsiyet kimlikleri ve cinsellikleri üzerinde düşünmeli, değerlerini ve ahlak kavramlarını gözden geçirmeli ve kim olursa olsun herkese takdir edici davranmalıdırlar. Cinselliğimiz, kimliğimizin şekillendirici, ancak kişiliğimize indirgenmemesi gereken bir parçasıdır. Birçok yaşlı eşcinsel insan, gey veya lezbiyen olarak etiketlenmeyi rahatsız edici bulur ve gençliklerinde “homofil” gibi terimleri kullanmayı tercih ederler.
Birçokları için zulme uğrama korkusu çok derindir, çünkü gençliklerinde yaşadıkları şehvetli bir bakış dahi karakolda suç duyurusu edilmeye yetmiştir. Hemşireler empati ve takdirle iletişim kurmalı, dinlemeli, yargılamamalıdır. Veya durumu görmezden gelmeli ve kimseyi kendilerini gey veya lezbiyen olarak tanımlamaya zorlamamalıdır.
Demans hastalarından oluşan bir grup içerisinde, örneğin iki erkek öpüştüğünde ve bir diğeri onları "sapık/azgın domuzlar" olarak tanımlandığında, birtakım çatışmalar da ortaya çıkabilir. Onaylayıcı bir tutum burada yardımcı olabilir. Rasyonel argümanlar genellikle etkili değildir.
Demans hastası eşcinsel kişilerin cinselliği ile demans hastası heteroseksüel kişilerin cinselliği arasında önemli bir farklılık yoktur. Bununla birlikte, bu kişilerin biyografileri genellikle birbirinden çok farklıdır ve çok çeşitli şekillerde ayrımcılığa uğrama deneyimleriyle karakterize edilir. Bu durum, insanları yalnızca cinselliklerine indirgeyen bir bakış açısının aksine, çeşitli ayrımcılık deneyimleri yaşamış ve heteroseksüel olmayan yaşam tarzlarının sorunlarından muzdarip insanlar hakkında bilgi sahibi olan profesyonel bakıcıların özellikle duyarlı, bireysel ve takdir edici bir tutum geliştirmesini gerektirir.
Comments